9 Şubat 2010 Salı

balo salonu ve ben:)


iş yerinde bunaldığım, sıkıldığım dönemlerde; kendimi deniz kenarında, saat 17.00 den sonra, gün batarken, denizin sessizliğini dinlerken, rüzgarın ılıklığını tenimde hissederken hayal ederim. Biraz önce, ofisin giriş katındaki devasa alanda da kendi kendime ritmik hareketler yaparken birden, büyük bir balo salonunda, kabarık etekli, belden sıktırmalı şık bir balo kıyafeti içinde dans ederken hayal ettim. Birden giriverdi bu hayal beynime, görüntü birden gözümde canlanıverdi. Hiç de fena olmamıştım, etrafımda çember oluşturmuş bana bakan insanlar ve ben dans ediyorum. Ama yine yalnızım. Şimdi bir düşündüm de, hayallerimde bile yalnızım, yanımda yok kimse.

Yıllardır, tüm sevgilililer gününü yalnız geçiren ve bunu takmıyormuş gibi tavır takınan ben, biraz önceki balo salonu hayalimde yanımda birinin olmasını çok istediğimi farkettim. Bu, benim de bir sevgilim olmasını istediğim anlamına mı geliyordu acaba.

Sevgili; evet bu sıfata layık olacak veya benim bu sıfata layık olduğumu keşfedecek biri çıkacak mı acaba. Umudumu yitirmekte olduğum şu dönemlerde beni şaşırtan bir gelişme olur mu dersiniz:)


Sevgiyle kalın.

3 Şubat 2010 Çarşamba

her yer bembeyaz...


Ankara'ya bu yılın ikinci karı yağdı. İş çıkışı, zor koşullarda ulaştığım otobüsüme bindim ve sakin sakin eve doğru yol almaya başladım. Koltuğa da bir güzel yaslanmış, sokak lambalarından süzülen ışıkla dans eden karları izleyerek gidiyorum. Ne de güzel, bir telaşe içinde biryere yetişecekmiş gibi yağıyorlar. Bugüne kadar hiç bu kadar zevk almamıştım otobüs yolculuklarımın hiçbirinden:) Sonunda ulaşıyoruz meşhur yokuşumuza. Ve, her kar yağdığında otobüs, minibüs ve taksi şoförlerinden duyduğumuz aynı cümle "yokuşu çıkmaz, burada indirmek zorundayım". Hadi bakalım tabana kuvvet. İçimden seviniyorum, "iyi ki botlarımı giymişim" ve başlıyoruz yokuşu tırmanmaya. karın yağmasını ve arabaların yolu işgal edemeyişini fırsat bilen çocuklar kaplamış bile her yeri. büyük bir neşe ve zevkle, kendi çaplarında yaptıkları kızaklarla ve naylon poşetlerle kayarak, çılgınca eğleniyorlar. Başka bir sokaktan bir gup daha geliyor koşar adımlarla "heyyy yaşasın, ne güzel kayıyo, altı buz, inşallah tuzlamazlar..." .Markete uğrayıp, 3 kilo portakalı da yüklenip, yokuşu tırmanmaya devam ediyorum. Yokuşu aşıp, ufukta evimizi gördüğümde, beyaz örtünün ve çocukların sevinç çığlıkları dışındaki sessizliğin verdiği huzurla anahtarımı çıkarıyorum. ve işte sıcacık, huzur dolu evimdeyim. Ve olabilecek en güzel şeyle karşılaşıyorum; tarhana çorbası, salata ve balık. heyyoooooo:)

benim de artık bir izleyicim var...

nasıl mutluyum anlatamam:)
benim de artık bir izleyicim var
Adı Hayalet.
hoşgeldin, sefalar getirdin Hayalet
umarım beni izlediğine pişman olmazsın
tekrar teşekkürler:)