11 Ekim 2009 Pazar

sevdim sevilmedim, seveni sevemedim..

şiirlere, şarkılara, romanlara, filmlere konu olan,
kısacası hayatımızda baş köşede yer alan AŞK
bu üç harf bir araya gelince insanı yerden yere de vurabiliyor,
göğün taa yedi kat üstüne de çıkarabiliyor

bunca söylenenler, yazılanlar, hepsi aynı şeyden bahsediyor, AŞK tan..
içinde aşk olmayan hiçbir şey yok hayatımızda
bir seven var, bir de sevilen
bunlar ayrı ayrı da olabiliyor, bir arada da
bir arada olanına çok az rastlanıyor
olanda da bir zaman sonra aşk yok oluyor
gerçekten iki taraf da birbirini sevip kavuştuğunda bir süre sonra aşk bitiyor mu acaba?
inanın bilmiyorum, böylesini hiç yaşamadım

SEVDİM SEVİLMEDİM, SEVENİ SEVEMEDİM..





7 Ekim 2009 Çarşamba

missed call

İçinden çıkarıp atmaya çalıştığın,
Sesini duymaya, yüzünü görmeye hasret kaldığın adamın adı belirir telefon ekranında
onun adı, bir zamanlar aradığında kalbini durduracak kadar mutlu eden adamın adı yanar söner, yanar söner...
bakarsın, bakarsın, bakarsın...

içinden telefonu açıp, onu ne çok özlediğini,
boynuna sarılmak, ellerini tutmak, gözlerine bakmak için can attığını söylemek istersin
ama bilirsin, açarsan telefonu, duyarsan sesini,
canın daha çok acıyacak, daha çok acıtacak
açmazsın telefonu ve belirir ekranda "1 missed call"...

buna rağmen, umutlanırsın,
tekrar aramasını beklersin,
tekrar arasa bütün cesaretini toplayıp açacağını geçirirsin içinden...

1 Ekim 2009 Perşembe

ne çok...


Günlüğüme şöyle bir baktım da, ondan, o genç adamdan ne çok bahsetmişim

O şöyle dedi, o şunu yaptı, o şunu yapmadı...

Ne çok hayatımın merkezi haline getirmişim

Ne çok hafızama kaydetmişim gülüşünü

Ne çok okumuşum bana gönderdiği mesajları

Ne çok taşımışım resmini çantamda

Ne çok bahsetmişim ondan arkadaş muhabbetlerinde

Ne çok savunmuşum, ne çok haklı çıkarmaya çalışmışım onu

Ne çok gözyaşı dökmüşüm onun için

Ne çok sevmişim ben onu.


Artık öğretiyorum kendime onsuzluğu

Günlüğümde ondan bahsetmiyorum

Her gördüğümü ona benzetmiyorum

Mesajlarını bir bir siliyorum telefonumdan

Çantamda taşımıyorum resmini

Arkadaş muhabbetlerinde ondan bahsetmiyorum

Beraber gidilen mekanlara uğramıyor

Buluşma yerimizin önünden geçmiyorum

Gözyaşlarımı idareli kullanıyorum, onun için ağlamıyorum

Kalbimde burukluk, kırgınlık ve kızgınlıklarla onu unutmayı öğreniyorum.

30 Eylül 2009 Çarşamba

bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte...


ÇOCUKSUN SEN / I

Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen
Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu
Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen
Kum taneleri var ya onlardan birindeyim
Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor
Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte

Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum

Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun
Sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum
Kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup
Ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için
Bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar
Ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa
Bir daha doğmamak için doğmak diyorsun
Ölümlülerin işi bir de mutlu olanların
Onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar
Bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa

Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan

Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit
Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık
Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık
Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada
Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak
Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin
Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen
Hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun
Adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada
Esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.

Çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil

ÇOCUKSUN SEN / II

Çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüm
Bir çiçeğe tutundum düşerken, ordayım hâlâ
Sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı
Nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle
Zaman benim işte, nesneleşiyor tüm anlar
Dursam ölürüm paramparça olur dünya

Çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüğüm
Uçurum diyordun bir aşk uçurum özlemidir
Bırakıyorum öyleyse kendimi sesinin boşluğuna
Tutunabileceğim tüm umutları görmiyeyim için
Gözlerimi bağlıyorum geceyi mendil yaparak
(Gözlerim bir yerlerde daha bağlanmıştı, bunu
Unutmuyorum unutmuyorum unutmuyorum hiç)

Bir rüzgâr esse ellerin fesleğen kokuyor
Kırlangıçlar konuyor alnına akşamüstleri
Bu yüzden bir kanat sesiyim yamaçlarda
Üzgün bir erguvan ağacıyla konuşuyorum
Ayrılığın zorlaştığı yerdeyim ve dalgınlığım
Bir mülteci hüznüne dönüyor artık bu kentte

Çocuksun sen alnına kırlangıçlar konan

Bir bulutun peşine takılıp gittiğimiz yer
Okyanus diyelim istersen ya da sen söyle
Batık bir gemiyim orda, seni bekliyorum
Upuzun bir sessizliğim fırtınalar patlarken
Gövdem köle tacirlerinin barut yanıkları içinde
Ve gittikçe acıtıyor yaralarımı tuzlu su
Çocuksun sen, büyümek yakışmazdı hiç
Gülüşünün kokusuyla yeşerdi bu elma ağacı
(Soluğunun elma kokması bundandı belki)
Bir elma kokusuna tutundum düşerken
Sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı
Nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle

Çocuksun sen, çocuğumsun


AHMET TELLİ

29 Eylül 2009 Salı

hoşbuldum

uzun süredir aklımdaydı, "benim de bir blog um olsa, düşündüklerimi, hissettiklerimi paylaşsam" diyordum. Duygu ve düşüncelerini çoğu zaman karşısındakilerine doğru ve tam olarak aktaramadığını düşünen benim için iyi bir fırsatmıydı bu. Veya, bu bana kendimi daha iyi hissettirecekmiydi. Neden olmasın, deneyelim bakalım. Ve sonunda, bunun ilk adımını 28 Eylül Pazartesi günü, iş yerimde, maillerimi okuyup, cevaplarını gönderdikten, onlarca müşteriyle konuşup taleplerini karşıladıktan ve bir bardak demli çayı alıp, koltuğa sırtımı güzelce yaslanıp, Düş Sokağı Sakinleri'nden Sevdan Bir Ateş'i dinledikten sonra attım. Adımı attım ama sık sık boyumdan büyük bir işe kalkıştığım hissine de kapılmaktan kendimi alıkoyamadım. Nasıl olacaktı, paylaştıklarım saçma gelecekmiydi okurlarıma. Asıl önemlisi, okurlarım olacak mıydı? Sonra dedim kendi kendime, varsın olmasın. ne çıkar? Ayşe Arman'ın kitabına verdiği isim gibi "Kimse okumazsa ben okurdum:))"

28 Eylül 2009 Pazartesi

senin adın bile geçmedi

sadece tatili beraber geçirmek amacıyla bir araya gelinir, gülünür, eğlenilir, güzel vakit geçirilir. tatil biter, teşekkürlerle, memnuniyet bildirir vedalarla ayrılınır. sonrasında, bu grupla sizi bir araya getiren esas oğlanla tüm bağlar koparılınca, grubun diğer üyeleriyle arandaki köprü de yıkılmış demektir. eğer grubun diğer üyelerini sevdiysen, bağlantını koparmak istemiyorsan, kendi köprünü yapma işlemine başlaman gerekmektedir. Köprü inşaasına başlarsın ve sonunda köprüyü bitirirsin. Şimdi sıra, kendi yaptığın köprüyü kullanarak diğer tarafa geçmeye ve diğer taraftakilerin de senin tarafına geçmelerine gelmiştir. Diğer taraftan senin tarafa geçişler olur ve git geller süreklilik kazanırsa, bu insanlarla yeni bir dostluğa merhaba demişsin demektir. Ama, hep birşeyler eksiktir. Bahsinin geçmemesine herkesin özen göstermesine rağmen, esas oğlan dır esas kızın aklında olan. Tesadüfen gelmesi veya tesadüfen araması beklenir içten içe...

kör kuyuya düşmek

biriyle tanışırsınız, birşeyler paylaşırsınız, onu tanıdıkça yavaş yavaş derinliğinde kaybolmaya başladığınızı hissedersiniz. aşık olmanın verdiği çaresizliğin kucağına düştüğünüzü anlamazsınız bile. Bir bakmışsınız, siz siz olmaktan çıkmış, mutluluğunuzun bir başkasının ellerinde olmasına izin vermişsinizdir bile. Artık çok geçtir, mutluluğunuz onun elindedir. O isterse canınızı çok acıtabilir de, çok mutululuk verebilir de. peki ya sonra...