3 Şubat 2010 Çarşamba

her yer bembeyaz...


Ankara'ya bu yılın ikinci karı yağdı. İş çıkışı, zor koşullarda ulaştığım otobüsüme bindim ve sakin sakin eve doğru yol almaya başladım. Koltuğa da bir güzel yaslanmış, sokak lambalarından süzülen ışıkla dans eden karları izleyerek gidiyorum. Ne de güzel, bir telaşe içinde biryere yetişecekmiş gibi yağıyorlar. Bugüne kadar hiç bu kadar zevk almamıştım otobüs yolculuklarımın hiçbirinden:) Sonunda ulaşıyoruz meşhur yokuşumuza. Ve, her kar yağdığında otobüs, minibüs ve taksi şoförlerinden duyduğumuz aynı cümle "yokuşu çıkmaz, burada indirmek zorundayım". Hadi bakalım tabana kuvvet. İçimden seviniyorum, "iyi ki botlarımı giymişim" ve başlıyoruz yokuşu tırmanmaya. karın yağmasını ve arabaların yolu işgal edemeyişini fırsat bilen çocuklar kaplamış bile her yeri. büyük bir neşe ve zevkle, kendi çaplarında yaptıkları kızaklarla ve naylon poşetlerle kayarak, çılgınca eğleniyorlar. Başka bir sokaktan bir gup daha geliyor koşar adımlarla "heyyy yaşasın, ne güzel kayıyo, altı buz, inşallah tuzlamazlar..." .Markete uğrayıp, 3 kilo portakalı da yüklenip, yokuşu tırmanmaya devam ediyorum. Yokuşu aşıp, ufukta evimizi gördüğümde, beyaz örtünün ve çocukların sevinç çığlıkları dışındaki sessizliğin verdiği huzurla anahtarımı çıkarıyorum. ve işte sıcacık, huzur dolu evimdeyim. Ve olabilecek en güzel şeyle karşılaşıyorum; tarhana çorbası, salata ve balık. heyyoooooo:)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder